Değerli okurlar merhaba; Deprem sonrası ortakların şirketlerden ayrılma (çıkma) isteklerinin artması dolayısıyla gündem olan limited şirket ortaklarının haklarını ele aldığım ilk yazımdan sonra; yine deprem sonrası gündem olan kredili konut sigortaları ile ilgili yazımla bir kez daha huzurlarınızdayım.
Günümüzde vatandaşların konut kredisi kullanmadan ev alması neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Hal böyle olunca konut kredisi kullanan ve depremde evleri hasar gören birçok vatandaş bankaları aramış ve konut sigortaları olup olmadığını sormuştur.
Bankalar zorunlu deprem sigortası, kamuoyunda bilinen adıyla DASK yanında kullandırdıkları krediler için tamamlayıcı olarak ihtiyari (isteğe bağlı) sigorta yapmaktadır. İsteğe bağlı dediğime bakmayınız, bankalar kredinin kullanıma açılması için bu sigortayı ön koşul olarak dayatmaktadır. Çünkü DASK azami tutarlar öngördüğü için, depremzedenin bu tutarları aşan zararının isteğe bağlı sigorta ile karşılanması amaçlanmaktadır. Kulağa hoş gelmekle beraber, deprem olunca adeta makyaj dökülmüştür. Şöyle ki; Kahramanmaraş ilimiz ve çevre iller deprem hattında yer almasına rağmen, tamamlayıcı nitelikteki işbu sigortalarda, deprem teminatına yer verilmediği ya da yer verseler bile çok düşük sigorta bedeli/limitleri (15.000-TL gibi) konulduğu görülmüştür. Hava taşıtları çarpmasına (!) karşı dahi yüksek limitler konulurken; deprem gibi ihtimali çok yüksek olan bir rizikoya karşı deprem teminatı konulmaması veya konulsa dahi limitinin çok düşük olması depremzedeleri mağdur etmiştir.
Türkiye Bankalar Birliği tarafından yayımlanan Bankacılık Etik İlkeleri; bankaların müşterilerine karşı dürüst davranmasını ve kârlılık yanında toplumsal yararı da gözetmesini öngörmüştür. Hal böyle iken bankalar; depremzedelerin menfaatlerini gözetmediği gibi, kusurlarını da örtbas etme yarışına girmişlerdir. Nitekim bu tavırları arabuluculuk müessesine de yansımış ve bankalar çoğunlukla anlaşmaya yanaşmayarak depremzedeleri haklı davalarından vazgeçirmeye, onları yıldırmaya çalışmaktadırlar. Ancak görünen köy kılavuz istemez, bankaların haksız olduklarının farkındadır.
Bankalar sigorta poliçelerinin tanzim aşamasında; müşterilerin imzasına dahi ihtiyaç duymamış; müşterilere hiçbir şekilde bilgilendirme yapmamış; müşterilerini deprem gibi önemli olaylar hususunda aydınlatmamıştır. Müşteri sigortalıların hangi menfaatler elde edeceği, faydalanılmaması halinde müşteri sigortalıların hangi hak kayıplarına maruz kalacağı konularında hiçbir surette aydınlatıcı bilgilendirme vermemiştir -ki bu hususu ispat yükü de bankalara aittir. Bankalar bu şekilde 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun "Aydınlatma yükümlülüğü" başlığı altındaki 1423. Maddesini de açıkça ihlal etmiştir.
Sigorta yapılması ve sigorta bedelinin belirlenmesi konusunda sigorta şirketlerinin acentesi sıfatıyla bankalar tam yetkili ve sorumludur. Bankalar müşterileri bilgilendirmeyerek özen yükümlülüğünü açıkça ihlal etmiştir.
Bankalarla deprem sonrası hukuki ihtilaflar bu şekilde devam ederken, ihtilafların çözümünde sigorta hukukunu iyi bilen avukatlara çok büyük iş düşmektedir. O nedenle mağduriyet yaşanmaması adına hukuki sürecin iyi yönetilmesi gerektiğini de vurgulamak isteriz. Bu haftaki yazımı Latince şu sözle noktalıyorum: “Fiat justitia ruat caelum; adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun.”