Kahramanmaraş depreminin üzerinden bir aydan fazla zaman geçti, daha önce yazmam gereken deprem sonrası yaşadıklarım serisine bir süredir devam edemedim.
Geçen bu sürede dönüp baktığım zaman yaşananlar bütün çıplaklığı ve korkunçluğuyla gözümün önünde yeniden canlanıyor.
Olup bitenlerin ne kadar ağır ve ne kadar dayanılmaz olduğunu şimdi ilk anlara oranla daha net görüyorum. Belki aylar ve yıllar sonra bu olayı çok daha açık bir şekilde görecek ve farklı birçok nokta bulacağım.
Ancak üzerinden henüz bir ay geçmiş olmasına rağmen anladığım bir şey var ki; o şiddetli olayı yazmak yaşamaktan daha zormuş.
Şu anda dönüp baktığım zaman ne yaşadığımı görüyorum, nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımı anlıyorum ve aramda bazı şeylerle sadece ince bir çizgi kaldığını fark ediyorum. Ve bu şu anda tüylerimi diken diken ediyor.
Her ne kadar çok emin olmasam da bu olayı yazmak yaşamaktan daha ağır geliyor bana…
Evet depremin sonraki günleri..
İlk iki üç günü anlatmıştım, sonraki günlerde artık şehir yardımlarla dolmuştu, ülkenin her yanından çıkıp gelen insanlar o enkazların arasında buldukları yerlere yerleşmiş depremzedelere ulaşmaya çalışıyordu.
Artık her yerde yemek, su, giysi, gıda gibi yardımlara ulaşmak mümkündü.
Sanırım ilk üç gün sadece deprem bölgesindeki insanlar değil ülkenin tamamı derin bir şok yaşamıştı. Yoksa şu anda bile aklım almıyor o günlerde kimsenin gelmemesini! Şehrin, insanların adeta kaderiyle başbaşa bırakılması şu anda bile anlamsızlığını koruyor bende.
Artık enkazların üzerine, tabirimi lütfen mazur görün, akbabalar gibi iş makineleri çökmüş, var güçleriyle çalışıyorlardı.
Hepsi bir can kurtarma derdinde, hayatını kaybetmiş bir insanı yıkımların içinde çıkarmak peşindeydi.
Dışardan ekipler gelmiş, gönüllü insanlar her yerde yardım için çalışıyordu.
Şehir enkazlardan yükselen toz duman içinde kalmış, yıkılan binaların etrafında kümelenen insanlar çalışan ekiplerden gelecek susun ikazına odaklanmış bekliyordu.
Bazen öyle oluyordu ki, hayatın bittiği bu şehrin sokaklarında nefesler bile tutuluyordu. Enkazın içinden ufak bir hayat işareti ses duyan ekipler bir anda hayatı durduruyordu.
Çalışan makineler susuyor, hareket eden araçlar duruyor, yürüyen insanlar olduğu yerde donmuş gibi, heykel gibi dikilip kalıyordu.
Herkesin kalbinde aynı heyecan ne olur bir ses gelmiş olsun, ne olur biri yaşıyor olsun.
Dakikalar süren bu bekleyiş çoğu zaman üzüntüyle sonuçlanıyordu, çünkü ekipler yanıldıklarını anlıyor ve makineler yeniden canavar gibi enkazlardan parça parça koparıp atıyordu.
Yıkılan binaların etrafında artık yaşadığından ümidini kestikleri yakınlarının cansız bedenini sekiz on gün boyunca bekleyen insanlar gördüm.
Bir aile Tunceli’den gelmişti ve benim kaldığım binanın enkazında yanılmıyorsam sekiz gün boyunca beklemişti.
Bekleyiş, beklemek ama hiçbir ümit taşımadan beklemek ne kadar zordur ben bilmiyorum.
Şu anda düşünüyorum ve bir konu daha beni rahatsız ediyor. Neden bu kadar acele edildi enkazların kaldırılması için.
Bana öyle geliyor ki burada bir yanlışlık vardı, çok düzensiz ve gelişigüzel bir çalışma yapılıyordu.
Daha önce buna benzer tecrübesi olan bir ülkede böyle çalışma yapılması hala normal gelmiyor bana.
Çünkü bizzat kepçe operatörü olarak çalışan insanlardan duyduklarım aklıma her geldiğinde bedenime bıçak saplanıyor gibi hissettiriyor.
Sadece duyduklarımı değil bizzat gördüklerim aynı hissi yaşatıyor bana.
Kim neyi, nasıl, niçin, ne kadar titiz, dikkatli arıyor hiç çözemedim. Az önce enkaza çökmüş akbabalar tabirini kullandım çünkü o iş makineleri aynen öyle geliyor bana.
Kurtarmak, yaşatmak, çıkarmak için değil de yok etmek için enkazın üstüne çıkmış gibi geliyor bana.
Belki bu söylediklerim birilerini rahatsız edecek, öyle şey olmadı, olmaz diyecek ama kimse bana bu konuda söz anlatamaz, ikna edemez. Çünkü ben gördüklerimi biliyorum, şahit olduklarımı anlatıyorum.
Neden profesyonel ekipler gelmedi yıkılan binalara, neden orada yaşayan her insan hala hayattaymış gibi çalışılmadı?
Neden o kepçeler kuyu kazıyor gibi çalıştı? Acaba kaybolan, enkaz altında kalan bütün insanlara ulaşıldı mı?
Şu anda bile hala bulunamamış ve nerede olduğu bilinmeyen insanlar var?
Acaba diyorum, işini bilen ekipler bari sonraki günlerde gelseydi ve cansız dahi olsa bütün insanlar çıkarılsaydı daha iyi olmaz mıydı?
Belki birkaç gün daha enkaz yerde kalabilirdi, belki bir iki hafta daha çalışma devam ederdi ama sanıyorum şu anda haber alınamayan bütün insanlara ulaşılmış olurdu.
Ama gördüklerim ve duyduklarım bunun aksini söylüyor bana.
Belki şu anda bundan sonraki satırları okuyanlar kızacak, hiddetlenecek, senin aklındaki buymuş asıl derdini şimdi kustun diyecek. Ama kim ne derse desin bunu da yazmak zorundayım, çünkü Allah korusun bundan sonra böyle bir afet olduğunda insanlar bu noktaya da çok dikkat etsin.
Evet yıkılan binaların, enkazların içinde insanların değerli eşyaları, birikimleri, güçlükle kazandığı malları kaldı.
Depremden sağ olarak kurtulmuş insanlar hayatlarına devam etmek zorunda, bunun için de ihtiyacı olan eşyalar var, birikimi var, malı var.
İşte bütün bunlara hiç dikkat edilmedi, önemsenmedi. Yine biliyorum ki yüzbinler değerinde makinelerini iş yerlerinde kaybeden insanlar var.
Bir daha alamayacağı kadar pahalı eşyalarını enkazların içinde bırakıp, çöplüğe gönderen insanlar var.
Şimdi bu insanlar yaşamak zorunda, ailesine bakmak zorunda, hayata tutunmak zorunda.
Ama sahip olduğu her şeyi düzensiz çalışma nedeniyle kaybetmişse artık ne yapabilecek, ne yapabilir?
Ben bizzat şahit oldum ki, enkazda çalışan makineler eğer dikkatli olsaydı bu insanların birçoğu, birçok eşyasını kurtarabilirdi. Ve yaşadığı büyük yıkımın üstüne bir yıkım daha yaşamazdı.
Az önce söylediğim gibi insanlar için yapılacak çok titiz çalışmanın benzeri hayatta kalan insanlara yardımcı olmak için de yapılabilirdi.
Profesyonelce çalışacak kurtarma ekiplerinden sonra sıra iş yerlerinde her şeyi kalan insanlar dikkate alınmalı onların sahip olduklarından ne kurtarılabilirse bunlar için çalışılmalıydı.
Hem yakınlarını hem de sahip olduğu her şeyi o enkazlarda kaybeden insanları gördüm ve çaresiz kıvranışlarına şahit oldum.
İnsan böyle bir felaketten sonra mal mülk düşünür mü demeyin, çünkü soruyorum size; şimdi her şeyini kaybetmiş bu insanlar ne yapacak?
Kurtarılabilecek pozisyonda olan terzilerin makineleri, elektrikçilerin aletleri, telefoncuların ekipmanları vs yok oldu.
Biliyor musunuz bu bahsettiğim iş yerleri binanın giriş katındaydı ve buralar yıkılmamıştı ve bunların en az yüzde sekseni kurtarılabilirdi. Tabi şayet iyi bir şekilde çalışılabilseydi.
Başından itibaren bütün titizliği ve dikkati gösteren insanları, ekipleri bu söylediklerimden ayrı tutuyor ve onlara bu hassasiyetleri için teşekkür ediyorum.
Allah bir daha böyle bir afeti ülkemize vermesin, olur da yine böyle bir olayla karşı karşıya kalırsak lütfen geç kalmayın.
Lütfen çok dikkatli olun, lütfen maksimum özenle, itinayla çalışın. Binanın içinde kalmış her insan canlıymış gibi çalışın. Son insan, son cansız beden çıkana kadar öyle hassas olun, öyle dikkatli olun ki gören duyan minnet şükran duysun.
Ve lütfen insanların sahip olduğu malını mülkünü de dikkate alın, hayatta kalmış insanları yeniden yıkacak bir işe imza atmayın.
Bütün bunlar bizim elimizde, eğer istersek en iyisini çok daha iyisini yapabiliriz.
Allah bir daha böyle bir afetle ülkemizi sınamasın ve bir daha bu acıyı yaşamayalım. Aynı zamanda yaşadığımız bu afet hepimize çok büyük bir ders olsun.
Bu olaydan hiç gocunmadan, kırılmadan, kızmadan, itiraz etmeden almamız gereken dersi alalım.
Bu yaşadıklarımız son olsun…