Radikalizmin keskin sınırları, bir jilet gibi toplumun dokusunu sessizce ve fark ettirmeden kesiyor. Bu derin kesiklerle parçalanan toplumsal birliğimiz en ufak bir rüzgarda savrulup yok olma tehlikesiyle karşı karşıya!
Radikalizmin keskin sınırlarını bileyenler, bu gerçeği çok iyi biliyor. Ellerindeki en güçlü silah ise sosyal medyanın yayılmacı manipülatif gücü. Toplumu kutuplaştırıp, yüzlerce parçaya bölmek onlar için yalnızca bir strateji...
Sosyal medya aracılığıyla aynı propagandaları tekrar tekrar yayarak, insanları birbirinden koparıyorlar.
Bir zamanlar kapı komşusu, iş arkadaşı, okul arkadaşı ve meslektaş olan insanlar, sosyal medyanın radikalizm girdabına kapılıyor.
Aynı düşüncelerin tekrarlanan paranoyak versiyonları sosyal medyada insanları daha da radikalleştirip insanları birbirine düşmanlaştırıyor. Bu döngü, insanların yalnızca fikirlerini değil, duygularını da sertleştiriyor.
Bu düşmanlık, toplumu çatışma ve şiddetin eşiğine getiriyor.
Sokaklar, fikirlerin değil, öfkenin çarpıştığı tehlikeli bir alana dönüşüyor. Kendi düşüncelerinden başka hiçbir görüşe tahammülü kalmayan bireyler, aynı mekânları paylaşmakta zorlanıyor.
Toplumumuzun en büyük yaralarından biri olan fiziksel şiddet, bu radikalleşme sürecinde ne yazık ki daha sık ve daha yıkıcı bir hale geliyor. Radikalizmin diğer tehlikeli yüzü: Psikolojik Şiddet
İnsanlar, kendi düşüncelerini yücelterek, farklı düşünenlere karşı üstünlük taslıyor. En küçük farklılığa tahammülsüzlük başlıyor.
Psikolojik şiddete maruz kalan bireyler, ruhen çöküyor ve bu ruhsal yıkım, toplumsal şiddet döngüsünü daha da derinleştiriyor.
Ruhları şiddetle öldürülmüş bireyler, sonunda şiddetin yeni uygulayıcıları haline geliyor.
Şiddet, şiddeti doğuruyor ve toplum daha da parçalanıyor. Oysa ki, geçmişten gelen geleneklerimiz, örf ve adetlerimiz, sevgi, saygı, edep ve adaba dayanan bir toplumsal dengeyi dünya sahnesinde örnek olacak şekilde yaşatmayı başardı.
Bu değerler, yalnızca geçmişte kalmamalı; bugünkü toplumumuzu radikalizmin ve kutuplaşmanın pençesinden kurtaracak anahtar, yine bu değerlerde saklı.
Gelecekte, bu köklü değerlerimiz sayesinde toplumsal barışı ve birliği yeniden inşa edebiliriz.
Zaten başka şansımızda yok gibi görülüyor...