Acıbadem Adana Hastanesi Psikolog Tara Çapar, bireyin bedensel ve ruhsal sınırlarının tehdit edilmesi ve zorlanmasıyla ortaya çıkan stres durumunun, kişinin kendisiyle ve çevresi arasındaki dengeyi bozduğunu belirterek, stresi meydana getiren olaylara "stresör", bu olaylara bireyin verdiği fizyolojik ve psikolojik tepkilere ise stres denildiğini anlattı.
Aynı stres kaynağının herkeste aynı tepkilere yol açmadığına dikkat çeken Psikolog Çapar, "Örneğin işten çıkarılacak iki kişinin birisi kaygılanırken birisi umursamayabilir. Kişinin stres düzeyi stresörü algılayışına göre değişkenlik gösterir. Stres durup dururken kendiliğinden oluşmaz. Vücudu acil durumlara hazırlamak için stres anında ‘kortizol’ adı verilen hormonlar salgılanır. Kişi stresör ile karşılaştığında, sempatik sinir sistemi etkin hale gelir. Bedene, algılanan tehlikelere yanıt verebilmesi için bir enerji patlaması sağlayarak ‘savaş ya da kaç’ tepkisini tetikler" diye konuştu.
"Kalp damar hastalıkları ve ülserle ilişkilidir"
İnsanların hayatını sürdürebilmek için karşılaştığı tehdit edici durumlarla mücadele ederek veya uzaklaşarak kendini koruduğunu aktaran Psikolog Çapar, sempatik sinir sistemi aktive olduğunda kalp atışları ve solunumun hızlanıp, tansiyonun yükseldiğini sindirim sisteminin etkilendiğini dile getirdi. Aşırı stresin bir çok hastalıkla ilişkili olduğunu söyleyen Çapar, bazen hipertansiyon dahil kalp damar hastalıklarıyla; mide ekşimesi, ülser ve bağırsak sendromları gibi sindirim güçlükleri; özellikle adrenalin veya tiroid fonksiyon bozukluğu, gecikmiş veya azalmış hücresel onarım ve uyku bozukluklarıyla ilişkili olduğunu, bu hastalıkların oluşumuna zemin hazırlayabileceğini belirtti.
"Aşırı düşünme sorun çözme yeteneğine engel oluyor"
Uzun süre strese maruz kalma, stresöre fazla anlam yükleme ve çarpıtılmış düşünme biçimi sonucunda kaygının ortaya çıktığını belirten Psikolog Çapar, aşırı düşünmenin bireyin sorun çözme ve hayatı anlamlı yaşama yeteneğine engel olduğunu vurguladı. Yaşayabileceğimiz ihtimalleri gereğinden fazla düşündüğümüzde "zihin hapishanesinden" çıkamadığımıza vurgu yapan Psikolog Çapar, "Zihnimiz aynı senaryoları sürekli canlandırıyor, düşündükçe sıkışmış hissediyor adım atmakta zorlanıyor, en kötü senaryoların gerçekleşebilme ihtimalini düşünüyor, ufak hatalarımızdan bile büyük sonuçlar çıkarabiliyoruz. Örneğin, iş yerinde söylenen bir kelimeyi bile kişiselleştirip ‘bana söyledi, ben başarısızım, ben yetersizim’ kaygısı yaşayabiliyoruz" dedi.
"Bana ‘günaydın’ demediler, o halde beni sevmiyorlar"
İşlevsiz düşüncelerin, sosyal ilişkilerimizi bozabildiğine, fırsatları kaçırmamıza yol açabildiğine ve basit bir karar almamıza engel olabileceğine dikkat çeken Psikolog Çapar, şunları söyledi:
"Pek çok bilişsel çarpıtma hali vardır. ‘Ya hep ya hiç tarzı düşünce şekli’ olayları siyah ya da beyaz olarak uçlarda düşünmek anlamına gelir, bir şey ya tam olmuştur ya da hiç olmamıştır. Örnek; iş ortamında bana günaydın demediler "sevilmeyen" birisiyim şeklindeki düşünce. ‘Zihin okuma’ modeli karşımızdaki insanın ne düşündüğünü bildiğimizi ve onların da bizim ne düşündüğümüzü bilebileceğini iddia etmektir. Konuşurken karşıdaki kişi esnediğinde "benden sıkıldı" diye düşünmek bu gruba girer."
"En kötü senaryoyu düşünmek: Felaketleştirme"
Seçici Soyutlamanın olayın bütününden ziyade parçaya takılarak negatif düşünmek olduğunu aktaran Psikolog Çapar, "’Doktor kemoterapi sonrası saçlarımın döküleceğini söyledi. Artık saçsız yaşamayı öğrenmeliyim’ diyen kişi seçici soyutlama yapmaktadır. Sanki saçları bir daha çıkmayacakmış gibi algılar" diye konuştu. "Felaketleştirme" örneğinde bireyin olayları abartarak olabilecek en kötü senaryoları düşündüğünü; yaşanmış ya da yaşanılacak olan durumun korkunç ve dayanılmaz olacağına inandığını ifade etti.
Aşırı Genellemede kişinin tek bir olaya odaklanıp ‘Bu hep benim başıma gelir’ diye düşündüğünü anlatan Psikolog Çapar, "Kişiselleştirme şeklindeki çarpıtmada kişi hep olayların sorumlusu olarak kendini görür. Arkadaşı hasta olduğu için buluşmayı iptal ettiğinde ‘Kesin aramızı bozacak bir şey yaptım’ diye düşünür. Etiketlemede gerçeğe daha uygun ve daha objektif değerlendirmeler yerine, olayları ve durumları kısa yoldan yargılayarak nesnellikten uzaklaşır. Meli/malı cümleleri kuran kişi ise neye odaklanmak yerine, nasıl olması gerektiğine odaklanır. Örneğin kendini her zaman mutlu ve keyifli olmak zorunda hisseder" dedi.
"Amaç pozitif düşünmek değil gerçekçi olmak"
Bu tip işlevsiz, çarpıtılmış düşüncelerin psikoterapide bilişsel yeniden yapılandırmayla fark edilerek daha gerçekçi ve yapıcı düşüncelere dönüştürüldüğünü belirten Çapar, burada amacın pozitif düşünmek değil gerçekçi düşünmek olduğunun altını çizdi. Bunun dışında stresle baş etmek için nefes egzersizleri, meditasyon, egzersiz gibi herkesin kendi başına uygulayabileceği çözümler bulunduğunu da hatırlattı.
Psikolog Çapar: "Aşırı stres, kalp ve sindirim hastalıklarına yol açabilir"
Uzun süren stres ve çarpıtılmış düşünme biçiminin kaygıyı arttırdığına işaret eden Psikolog Tara Çapar, "İşlevsiz, çarpıtılmış düşünceler psikoterapide daha gerçekçi ve yapıcı düşüncelere dönüştürülür. Burada amaç pozitif düşünmek değil gerçekçi düşünmektir" dedi.
Kaynak: İHA
Yorumlar